4 Aralık 2013 Çarşamba

Gözler

Dakikalar saatleri, saatler günleri, günler ayları...
Sürekli bir kovalamaca halinde ilerliyordu zaman.
Yaşam akıp gidiyordu, bir ömür bitiyordu!
Aslında sadece bir andı yaşanan
Hiç kimsenin bilmediği belki
Herkesin hatıralarına kazınmış bir anıydı...
.......
...


Dizelerini okuyordu yanındaki kadife sesli bir bayan, sesinin o titreşiminin verdiği huzuru daha önce hiç bir yerde bulamamıştı saçlarına aklar düşmeye başlamış kırklı yaşların ortasındaki uzun boylu adam. Ve aklına o eski hatıralar canlanmaya başladı gençlik yıllarına ait anılar....
Lise yıllarından beri takip ettiği bir kız vardı, pek güzel denemezdi aslında fakat onu gördüğü an dizlerinin bağı çözülür, konuştuğu konuyu unutur uzaklara dalıp giderdi. Arkadaşları arasında artık bir alay konusu olmaya başlamıştı onun için bu durum, kendisini durduramıyordu yinede hızlı atan kalbi, terleyen elleri, pembeleşen yanakları ile bir mecnundan farkı yoktu genç oğlanın. Kız mahalledeki bir pastahanede çalışmaya başlamıştı liseden sonra o üniversiteye giderken fakat hala içinde o konuşacak cesareti bulamıyordu. En mutlu günü en kötü gününe dönüşmüştü diplomasını alırken öğrenmişti ki beyninde bir tümör vardı ve görüşünü kaybetmesine az kalmıştı. Son bir kez hoşlandığı o güzel kızı görmeye gitti ameliyatından önce bir daha göremezse diye o bal rengi dalgalı uzun saçları, gök mavisi büyük gözleri aklına kazımak için uzaktan hiç tam olarak seçememişti ama ince narin elleri olduğu barizdi kırmızı giyinmeyi seven zarif açık tenli kızın. Ve hep o son görüntü aklındaydı adamın. Görme yetisini kaybettikten kısa bir zaman sonra şimdi şiiri okuyan hanımla evlenmişti. Şehrin kalabalık bir yerinde karşıdan karşıya geçerken kadife sesli bayan yardım etmiş ve onu gideceği yere kadar bırakmıştı. Yine tekrarlanan benzer bir karşılaşmadan sonra arkadaş olmuşlar sonrasında ise hayatlarını birleştirmeye karar vermişlerdi.



Şiire ara verip yanındaki kır saçlı adama baktı, gözleri gök mavisi, güzel kadın. Artık orta yaşın verdiği yaşlılık alametleri yüzünde kırışıklıklar ile başlamıştı. Yine de yaşıtlarından daha güzel olduğunun farkındaydı ve o eskiden kendini çirkin sandığı günlerin pişmanlığında... Yanında ki adama bakıp o lise günlerini, onu gördüğün an nasıl koşarak kaçtığını anımsadı birden, gülümsedi. Çok iseterdi halbuki o yakışıklı çocuğun kendisinin farkına varmasını kalbindeki o masum aşka cevap vermesini fakat hiç olmadı çocuğun kalbi sanki başkasındaydı, onunla hiç ilgilenmiyordu. Lise sonrasında pastahanede çalıştığı zamanlarda hep dükkanın önünden geçer bir kez olsun içeri bakmazdı. Lakin o çocuğa bakarken kaç tabak kırmıştı kim bilir... Sonrasında çocuğu görmez olmuştu, oda küçük bir kitapçı açmıştı hep hayal ettiği gibi biriktirdiği ücretleriyle. Bir gün işe giderken görmüştü o yakışıklı oğlanı içindeki bir deli cesaretiyle belkide kalbinin o hızlı atışlarının verdiği heyecanla atladı adamın önüne ve fark etti ki o uzun boylu yakışıklı adam onu hiç göremeyecek. Yinede onu bulmuştu artık bir daha kaybetmek istemiyordu, ona yardım etmek istedi ve böyle başladı ilk konuşmaları. Bir gün kendi kitapçısına davet etmişti, önce arkadaşlıkları başladı kitaplar aracılığıyla sonra da evlendiler. Kurduğu bir hayal, diğer bir hayalinin gerçekleşmesine yardımcı olmuştu aslında fakat hep aklında o yeşil gözlerin kendi mavi gözlerine değmesini beklediği günün özlemi vardı hiç gerçekleşmeyecek olan...



******

Umarım mini hikayeyi beğenmişinizdir,
Işığın parıltısı hep üzerinizde olsun, esenlikler dilerim :-)

1 yorum: