27 Mayıs 2015 Çarşamba

En Değerlim!

Uzun zamandır paylaşmak istediğim fakat nasıl başlayacağımı bilmediğim bir haberim var sizlere. İçimi kıpır kıpır eden bir urum aslında hislerimi anlatmaya kelimelerin yetmediği bir hal içindeyim, işte bu yüzden çok uzun sürdü galiba yazıya dökmek.

Aşığım! Hemde çok uzun süredir, neler çektim neler yaşadım neler neler hissettim bu aşkta. Ve artık mutluluğun en  zirve yaptığı yerdeyim. 3 gün sonra birlikte beş ayı dolduracağız onunla ve bunun çok uzun bir kısmı sadece özlemle geçti...

Erasmus programına gitmemin tek dezavantajı sevgilimden ayrı düşmem oldu. Fakat teknolojinin nimetleri bizim yardımımıza koştu. Zaten aramızda oluşan sevgi ve saygı bağı mesafelerden etkilenmeyecek kadar kuvvetli. Onu her gördüğüm de bunu fark ediyorum. Ve onun her şeye değeceğine inanıyorum.


Ah! Dalgınlığıma verin size ondan bahsetmeyi unuttum. Hep hikayeye 'Onu ilk gördüğümde!' diye başlıyorum.... Belki yeni gördüğümü ve yıldırım aşkı olduğunu düşüneceksiniz böyle dediğimde halbuki alakası yok. İlk defa lise günlerimde görmüştüm onu okulun merdivenlerinden inerken. Örgülü saçları, ışıl ışıl bakan mavi gözleri ve ömre bedel gülüşü. O gün çok hoşlanmıştım ondan hani bir bağ olur ya görünmez. O şey bağlamıştı bizi birbirimize şu an daha iyi anlıyorum. Aradan yıllar geçti üniversite yıllarında buluştuk bir iki kez o günlerden yağmurlu bir günde aşık oldum işte!! Hemde sırılsıklam ^.^


Aradan yıllar geçti yine ara ara buluştuk konuştuk, muhteşem zaman geçirdik beraber. Sonra bir gün geldi ki, yollarımız ayrıldı. Koskoca iki yıl boyunca göremedik, konuşamadık. Sıkıntılı ve üzücü günlerdi.. Ve hepsi bir anda çok geride kaldı.


Onu gördüğümde o hep filmlerde bahsedilen hissiyat vardır ya! Hani hiç tarif edemeyiz fakat hepimiz içimizde nasıl bir şey olduğunu biliriz. İşte tam öyle yüreğim atmaya başladı yeniden. Onunla vakit geçirmeyi ne kadar özlediğimi hatırladım. O gülüşünü, heyecanlı heyecanlı hikayeler anlatışını, en sevdiğim ise onun hayallerini dinlemekti hep onları yeniden duymak o kadar güzel gelmişti ki tarif edemem. Ta ilk günlerden beri onun hakkında düşündüğüm tek şey birinin hayalleri gerçekleşmeliyse bu dünyada onunkiler olmalı diye! Hala öyle düşünüyorum ve onun hayalleri o zamanlardan beri benim hayallerimle kaynaştı bir bütün  oldu. Ve hepsini gerçekleştirmek için elimden geleni yapacağım.


Şu an ona bakıyorum ve aklımdan geçen onun mutluluğunun benim mutluluğunun benim mutluluğum olduğu geliyor. Sizde öyle his etmişinizdir eminim. Birinin gözlerinin içine baktığınızda, zihninden geçenleri anlamak, dudaklarında gülümseme belirdiğinde ise dünyanın tüm dertlerinden arınmak. İşte Gülnihal'in bana hissettirdiği bu! Mutluluk, güven ve sevgi her anımızda, ah birde görseniz bir de muzip bir çocuk ruhu var hiç enerjisi tükenmeyen. Keşke sadece onun için sevseydim onu! Daha ne özellikleri var yazmakla bitiremeyeceğim sanırım...



Şu an tek sıkıntım var, onu kollarımın arasına alıp sarılamamak, o özgür saçlarının mis kokusunu ciğerlerime çekememek, narin ellerinden tutup çimlerin üzerinde koşup, ağarçların gölgesinden yürüyememek aslında yani ona olan derin özlemim. Gün geçtikçe büyüyen ve gün geçtikçe ona kavuşma ümidini ateşleyen zaman en büyük düşmanım ve en büyük dostum oluyor bu günlerde. 

Ve burada gezdiğim her yeri bir gün onunla beraber tekrar gezmeyi planladım bile şimdiden her adımına kadar aşkla, sevgiyle, özlemle! <3





17 Mayıs 2015 Pazar

Yazmayı Unutmak

Yazmayı unutmuşum!

Hayır, öyle yazacaktım da! Unutmuşum değil! Gerçekten yazmayı unutmuşum...
Yazma kabiliyetimi kaybetmişim sanki, bir şey alıp götürmüş içindeki yazabilme yeteneğini..



Uzun zamandır yazmak istiyordum bloğa aslında, fakat ne yazacağımı hiç bulamadım. Dünyada her saniye milyonlarca olay oluyor. Teknoloji ışık hızında gelişiyor. Hayatım zaman nehrinin içinde artık hızlı bir şekilde akıp gitmeye başladı ve hiç bir şeye yetişemiyor muşum gibi hissediyorum ki bir o kadar da çok boşum aslında...

Bir çok değişiklik var bahsedecek aslında ama hiç bir şey zihnime düşmüyor. Parmaklarım klavyenin tuşlarına basamıyor. Sürekli bir düşünme hali içindeyim fakat ne düşündüğümden de bir haberim. Sadece boş boş durarak zaman katlettiğim oluyor.


Şuan Erasmus'la yurt dışındayım aslında yepyeni keşifler, öğrenilecek şeylerle dolu Avrupa ama gel gör ki küçük ve kendi içine en kapalı şehrindeyim Polonya'nın. Gerçi arkadaşlar çıkıp clublarda sabahlara kadar eğleniyorlar ama benim kafa clubları kaldırmıyor, o absürt müzikler resmen baş ağrısı yapıyorlar. Her zaman Friends yada HIMYM daki gibi pub cafelerde takılmayı sevmişimdir. Çünkü arkadaşlarla muhabbet etmenin eğlencesi başka hiç bir şeyde yoktur.

Gel gör ki buraya gelenlerin %90 amacı tamamen başka ve bu durum yabancılara Türkleri öyle güzel tanıtıyor ki! Türk görünce arkasını dönüp maraton koşası geliyor insanın...
Buradaki yabancılardan da tek tük arkadaş edindim de onlarla da sohbet bir yere kadar gidiyor sonra takılıyor zaten Lehlerin İngilizce biraz kısıtlı. Buna birde benim konuşkanlığım eklenince sormayın gerisini!

Her şeye rağmen gezmek, dolaşmak, yeni insanlarla tanışıp sohbet etmek paha biçilemez. Yep yeni yerler görmenin zevki ise bambaşka. Yalnız başınıza seyahate çıktığınızda gerçekten dünyanın ne kadar büyük ve yaşanılası bir yer olduğunu anlıyorsunuz.

Şu an da ise aklımda bir çok şey var ama önceliğim bütün bu gezdiğim yerleri çok önemli insanla yeniden gezmek. Maceralarımı onunla doyasıya paylaşmak.


İşte biz beraberken! <3